Ana içeriğe atla

Yahya Kemal Beyatlı Hayatı


2 Aralık 1884'te Üsküp'te doğdu. 1 Kasım 1958'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Ahmed Agâh. Üsküp Belediye Başkanı Nişli İbrahim Naci Bey'in oğlu. Annesi Nakiye Hanım ise şair Leskofcalı Galib'in yeğeni. Çocukluk yılları Üsküp'teki
şiirlerine de yansıyan Rakofça çiftliğinde geçti. İlköğrenimini özel Mekteb-i Edep'te tamamladı. 1892'de Üsküp İdadisi'ne girdi. Bir yandan da İshak Bey Camii Medresesi'nde Arapça ve Farsça dersleri aldı. 1897'de ailesi Selanik'e taşındı. Annesinin ölmesi, babasının tekrar evlenmesi yüzünden aile içinde çıkan sorunlar nedeniyle Üsküp'e döndü. Tekrar Selanik'e gönderildi. 1902'de İstanbul'a geldi. Vefa İdadisi'ne (lise) devam etti. Jön Türk olma hevesiyle 1903'te Paris'e kaçtı. Bir yıl kadar Meaux okuluna devam edip Fransızca bilgisini geliştirdi. 1904'te siyasal bigiler yüksek okuluna girdi. Jön Türkler'le ilişki kurdu. Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet, Samipaşazade Sezai, Prens Şahabettin gibi dönemin ünlü kişilerini tanıdı. Şefik Hüsnü ve Abdülhak Şinasi Hisar'la arkadaşlık kurdu. 1912'de İstanbul'a döndü.

1913'te Darüşşafaka'da edebiyat ve tarih öğretmenliği yaptı. Medresetü'l-Vaizin'de uygarlık tarihi dersi verdi. Mütarekeden sonra Âti, İleri, Tevhid-i Efkâr, Hakimiyet-i Milliye dergilerinde yazılar yazdı. Arkadaşlarıyla "Dergâh" dergisini kurdu. Yazılarıyla Milli Mücadele'yi destekledi. 1922'de barış anlaşması için Lozan'a giden kurulda danışman olarak yer aldı. 1923'te Urfa milletvekili oldu. Cumhuriyet'in kurulmasından sonra Varşova ve Madrid'de ortaelçisi olarak görevlendirildi. Daha sonra sırasıyla Yozgat, Tekirdağ, 1943-1946'da da İstanbul milletvekili oldu. Halkevleri Sanat Danışmanlığı yaptı. 1949'da Pakistan Büyükelçisi iken emekli oldu. Yaşamının son yıllarını İstanbul'da Park Otel'de geçirdi. Tutulduğu müzmin barsak kanamasının tedavisi için 1957'de Paris'e gitti. Bir yıl sonra Cerrahpaşa Hastanesi'nde aynı hastalık nedeniyle öldü.

Selanik yıllarında "Esrar" takma adıyla şiir yazmaya başladı. İstanbul'da Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin'in şiirleriyle tanıştı. İrtika ve Mâlumât dergilerinde "Agâh Kemal" takma adıyla Servet-i Fünun'u destekleyen şiirler yazdı. Paris'te Fransız simgecilerinin şiirlerine yakınlık duydu. Fransız şiiriyle kurduğu yakınlık, Türk şiirine faklı bir açıyla bakmasını sağladı. Türk şiiri ve Türkçe söz sanatlarını inceledi. "Mısra haysiyetimdir" sözüyle şiirde dizenin bir iç uyumla, musiki cümlesi halinde kusursuzlaştırılması gerektiğini anlatır.

Şiirleriyle olduğu kadar şiirle ilgili görüşleriyle de büyük yankı uyandırdı. Ona göre divan şiiri "yığma" bir şiirdi. Parçacılık ve belirsizlik üzerine kuruluydu. Tanzimat şairleri bu şiiri birleştirme çabalarında yetersiz kalmıştı. Servet-i Fünun'cular yapay ve yapmacık bir dille yetinerek öze inememişlerdi. Oysa sanatçı kendi ulusunun dilini bulmalıydı. Batı'dan edindiği yüksek beğeniyle, Batı şiirine öykünmeyen yerli bir şiire yöneldi. Biçime ağırlık tanıdı. Esinlenmenin yerine dil işçiliğini getirdi. Arka planında bir tarih bulunan şiirlerinde imgeye de yer vermedi. Dize çalışmasındaki titizliği "az ve güç yazıyor" izlenimi uyandırdı. Yaşadığı sürede hiç kitap yayınlamaması da bu izlenimi pekiştirdi. Karşıtları tarafından "esersiz şair" olarak adlandırıldı. Hemen her kesimden eleştiriler aldı.

1918'de Yeni Mecmua'da yayınlanan ürünleriyle büyük ilgi uyandırdı. Daha sonra Edebi Mecmua, Şair, Büyük Mecmua, Şair Nedim, Yarın, İnci, Dergah gibi dergilerdeki şiirleriyle kendini yol gösterici olarak kabul ettirdi.

Ölümünden sonra yayınlanan eserleri iki bölüm halinde değerlendirilir. "Kendi Gök Kubbemiz" ve "Eski Şiirin Rüzgarıyla." Bu iki eser Yahya Kemal'in baş yapıtlarını bir araya getirir. "Eski Şiirin Rüzgarıyla"daki şiirlerden "Açık Deniz", "Itrî", Erenköyü'nde Bahar", "Nazar", "Ses", "Çin Kâsesi", "Deniz Türküsü" şairin çok özel ürünleridir. Daha çok Nedîm'den yola çıktığı bu şiirlerde, günlük yaşamın parıltısını elden çıkardığı, dekadan bir girişimin aşırı incelikleri ve dil yabancılaşmasıyla bir tür resim sanatına yöneldiği görülür. "Kendi Gök Kubbemiz"deki şiirlerde ise temelde bir "aşk" ve "İstanbul" şairi olarak görünür. "Vuslat" şiiriyle erotik temaları örselemeden şiire getirir. Bir yandan da tarih tutusuyla dinci ve milliyetçi bir görünüm kazanmaya başlar. "Süleymaniye'de Bayram Sabahı", "Ziyaret", "Atik Valide'den İnen Sokakta" gibi şiirleri bu durumun örnekleridir. Düzyazıları "Peyam" gazetesinde yayınlanan yazılarıyla, "Çamlar Altında Sohbetler"den oluşur. Bu yazılardan bazıları "Süleyman Sadi" ya da "S.S" imzasını taşır. Ayrıca Büyük Mecmua ve Dergah'ta söyleşiler yaptı, eleştiriler yazdı, bunları Hakimiyet-i Milliye gazetesinde sürdürdü. Bitmemiş şiirlerinin bir bölümü 1976'da "Bitmemiş Şiirler" adıyla yayınlandı.

Edebi Kişiliği (Özet)

Başta şiir olmak üzere 20. yüzyıl fikir, kültür ve sanat hayatının önemli simalarındandır.
Türk toplumunun Tanzimat'tan bu yana yaşadığı kimlik problemine şiirleriyle cevap üretmeye çalışmıştır.
İlk şiirlerini Selanik'te "Esrar" mahlası ile yayımlamıştır.
Tahsilini tamamlamak üzere geldiği İstanbul'da Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin ve diğer Servet-i Fünûn sanatçılarını tanır ve dönemin çeşitli edebiyat dergilerinde ilk şiirlerini bu çizgide yayımlar.
Yahya Kemal'in Paris yılları sanat ve düşünce hayatının şekillenmesinde önemli bir yer tutmuştur.
Tarih konusundaki birikimini Albert Sorel'e borçlu olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirmiştir.
Paris yıllarında Servet-i Fünûn edebiyatının Fransız taklidi bir edebiyat olduğunu fark etmiş ve sanat hayatının büyük bir bölümünde Servet-i Fünûn karşıtı bir anlayışa sahip olduğunu dile getirmiştir.
Fransız şiirini büyük bir dikkatle mercek altına almıştır.
Fransız şiirine o yıllarda hakim olan parnasizm mükemmeliyetçiliği, sembolizm musikisi, neo-klasisizmin tarihiliği Yahya Kemal'i öz şiire götürecektir.
Yahya Kemal, saf şiir anlayışının Türk edebiyatındaki iki önemli kurucu isminden biridir.
Yahya Kemal, genel anlamda Türk şiirinin en önemli iki parnasyen şairinden biri olarak kabul edilir.
Yahya Kemal'in şiirlerini etkileyen en önemli eser, Les Trophes'tir. (Jose de Heredia)
Paris'ten döndüğü yıllarda neo-klasisizmin tesiri altındadır. Nitekim bir süre Yakup Kadri ile birlikte Nev-Yunanilik veya Havza edebiyatı anlayışına bağlı kalır ve bu doğrultuda şiirler kaleme alır.
Nev-Yunanilik etkisiyle kaleme aldığı şiirler şunlardır: Adonis, Bergama Heykeltıraşları, Biblos Kadınları, Sicilya Kızları
Nev-Yunanilik etkisiyle kaleme aldığı meşhur yazısı ise "Çamlar Altında Musahabe'dir."
Nev-Yunanilik ile birlikte Türk şiirini ve Türk zevkini Arap Acem etkisinden koparıp doğrudan doğruya Yunan ve Latin kültür- edebiyatına bağlar.
Balkan ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında Nev-Yunanilikten tamamen uzaklaşmıştır.
Yahya Kemal, Türk aydını hakkında da fikir sahibidir.
O, Türk kültür tarihinde geniş bir yankı uyandıran "mektepten memlekete dönmek" çağrısının sahibidir.
Ona göre Tanzimat sonrası Türk şiirinin ve edebiyatının uğradığı sekteler, aydınların mektepten memlekete dönmemeleridir.
Yahya Kemal, "Ok" şiiri dışındaki eserlerini aruzla kaleme almıştır. Aruz konusunda oldukça başarılıdır.
Gazel, rubai, şarkı Yahya Kemal'in en çok tercih ettiği divan edebiyatı nazım biçimleridir.
Divan edebiyatını sadece biçimsel bağlamda kullanmıştır.
Yahya Kemal; nazmı nesre yaklaştırma ilkesine şiddetle karşı çıkmış, şiirin ayrı bir dili olduğu görüşünü savunmuştur.
Yahya Kemal hayattayken herhangi bir eseri yayımlanmamıştır.
Eserleri Nihat Sami Banarlı öncülüğünde kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından Yahya Kemal Külliyatı adı altında13 cilt olarak yayımlanmıştır.
"Mısra benim namusumdur." sözü şiirdeki mükemmeliyetçi yaklaşımının yansımasıdır.
"Beyaz lisan" sözü ile Tabii Türkçe kastedilmiştir. Türkçeleşmiş Türkçe.
"Musiki" sözü Mallarme etkisinin ürünüdür. Şiirde ritm duygusunun önemini ifade etmektedir.
"Çok İnsan anlayamaz eski musikimiz
Ve ondan anlayamayan bir şey anlamaz bizden" Bu dizeler eski musikiye verdiği önemi ifade etmektedir.
"Söylediğimiz lisan" terimini İstanbul Türkçesi için kutlanmıştır.
" Bu dil ağzımda annemin sütüdür." Türkçeye olan sevgisini dile getirdiği meşhur mısradır.
Eseleri ile ilgili kısa bilgiler

Eserleri -Şiir

Kendi Gökkubbemiz (1961)
Eski Şiirin Rüzgarıyla (1962)
Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş (1963)
Bitmemiş Şiirler (1976)
Kendi Gökkubemiz

Yahya Kemal'in günümüz Türkçesiyle kaleme aldığı ve hem yapı hem de tarz itibariyle yeni olan şiirlerini ihtiva eder. Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır: Kendi Gökkubbemiz, Yol Düşüncesi, Vuslat.

Eski Şiirin Rüzgarıyla

Divan şiirinin şekil ve söyleyiş özellikleriyle kaleme alınmış klasik şiirlerden oluşur. Yahya Kemal'in neo-klasik tarafını yansıtan eserdeki gazellerin hemen hepsi, yek-avaz ya da yek-ahenktir. Manzumlardan arınmış, yek-ahenkliğe sahip bu şiirler bir anlamda divan şiirinin 20. yüzyıldaki son örnekleridir. Bu eser Selimname, Gazeller, Şarkılar, İthaf, Kıta-Beyitler gibi bölümlerden oluşmaktadır.

Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş

İki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kendi rubaileri; ikinci bölümde ise Ömer Hayyam'ın rubailerinin şair tarafından kaleme alınmış Türkçe söylenişleri mevcuttur.

Yahya Kemal Türk edebiyatındaki birkaç rubai şairinden biridir. (Azmizade Haleti, Arif Nihat Asya, Cemal Yeşil, Fuat Bayramoğlu)

Eserleri -Nesir

Eğil Dağlar: İstiklal Harbi yazılarını içerir.
Siyasi Hikayeler
Edebiyata Dair: Bazı tarihi olayları hikaye tekniğiyle anlatmıştır.
Aziz İstanbul: İstanbul'un semtlerini, tarihini, kültürünü anlattığı eseri
Tarih Musahabeleri
Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım: Yakın tarihimizle ilgili bir eserdir.
Makaleler, Mektuplar
Yahya Kemal Beyatlı Eserleri
ŞİİR:

Kendi Gök Kubbemiz (1961)
Eski Şiirin Rüzgârıyla (1962)
Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş (1963)
Bitmemiş Şiirler (1976)
Şiirleri için bakınız-> Yahya Kemal'in Şiirleri

DÜZYAZI:

Aziz İstanbul (1964)
Eğil Dağlar (1966)
Siyasi Hikayeler (1968)
Siyasi ve Edebi Portreler (1968)
Edebiyata Dair (1971)
Çocukluğum Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım (1973)
Tarih Musahabeleri (1975)
Mektuplar-Makaleler (1977)Eserleri

Kendi Gök Kubbemiz (1961)
Eski Şiirin Rüzgârıyla (1962)
Rubailer ve Hayyam’ın Rubailerini Türkçe Söyleyiş (1963)
Edebiyata Dair
Aziz İstanbul (1964)
Eğil Dağlar
Tarih Musahabeleri
Siyasi Hikayeler
Siyasi ve Edebi Portreler
Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım
Mektuplar-Makaleler
Bitmemiş Şiirler
Pek Sevgili Beybabacığım Yahya Kemal'den Babasına Kartpostallar, 1998
Gemi Elli Yıldır Sessiz: Özel Mektupları ve Yazışmalarıyla Ölümünün 50. Yılında Yahya Kemal
Eren Köyünde Bahar (Şiir)Yahya Kemal, nesir alanında da eser vermiş olmakla birlikte şair olarak isim yapmış bir edebiyatçıdır. Şekil açısından Divan şiir geleneğini ve aruz veznini kullanmıştır; dil açısından iki ayrı anlayışta şiirleri vardır: bunlardan birisi devrine göre genellikle sade, doğal ve yaşayan bir Türkçe ile şiir yazmaktır (bu tür şiirleri özellikle ilk baskısı 1961 yılında yapılan "Kendi Gök Kubbemiz" adlı şiir kitabında toplanmıştır); diğeri ise tarihin eski devirlerine ait olayları devrinin diliyle ifade etme düşüncesidir (ilk baskısı 1962'de yapılan "Eski Şiirin Rüzgârıyle" adlı şiir kitabındaki manzumelerde bu anlayışı sergilemiştir).

Fransa'da bulunduğu yıllarda karşılaştığı Mallarmé'nin şu cümlesinin Yahya Kemal'in aradığı şiir dilini bulmasında etkili olduğu düşünülür: "En iyi Fransızcayı Louvre Sarayı'nın kapıcısı konuşur." Yahya Kemal, bu cümle üzerinde uzun uzun düşündükten sonra, şiirlerinde kullanacağı dili yakalar; Louvre Sarayı'nın kapıcısının okumuş yazmış bir aydın olmadığı gibi okuyup yazması olmayan bir cahil de olmadığını; bu durumda en iyi Fransızcayı "orta tabaka"nın, yani "halk"ın konuşabileceğini anlayarak orta tabakanın konuşmasına dikkat eder. Şair, bu düşüncelerin etkisiyle henüz dil inkılabından yirmi beş- otuz yıl önce sade Türkçe şiirler yazmaya yönelmiştir.

Türkiye Türkçesi ile söylediği şiirlerinin yanında Osmanlı Türkçesi ile şiirler yazan Yahya Kemal'in eski dil ve nazım şekilleriyle söylemesinin arkasında, Türk edebiyatını bir bütün olarak algılaması ve tarihin eski devirlerine ait olayları devrinin diliyle ifade etme düşüncesi vardır. Eskiyi reddetme yerine olduğu gibi kabullenme ve yeniden yorumlayarak günümüze taşıma çabası içinde olmuştur. Geçmiş devirlerde yaşanmış olayları ait oldukları devrin diliyle ifade etme düşüncesiyle yazdığı şiirlere örnek olarak Yavuz Sultan Selim'i ve döneminin olaylarını, tahta çıkışından ölümüne kadar kronolojik bir şekilde hikâye eden Selimnâme, bestelenmiş şiirleri arasında yer alan Çubuklu Gazeli, Ezân-ı Muhammedi, Vedâ Gazeli, İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel verilebilir.

Şiirin vezin, kafiye ve iç ahenge dayandığına inanan şairin hemen hemen tüm şiirleri aruz vezni ile yazılmıştır. Hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri "Ok"'tur. Onun bütün şiirlerini aruzla yazması ve mısraya olan saygısı, şiirine şekil mükemmelliği getirmiştir. Ona göre şiir sıradan cümlelerden değil nağmeden oluşur, bu yüzden sesle okunmaya muhtaçtır. Kelimelerin kulakla seçilmesi ve mısradaki yerlerinin bulunması gerekir. Ona göre birmısranın şiir olması, ahenkle ve titizlikle yazılmasıyla mümkündür. Onun için "şiir musikiden ayrı bir musiki"dir. bu anlayışının bir sonucu olarak, şiirlerinin üzerinde yıllarca çalışmış ve henüz nağmeye dönüşmediğine inandığı mısralar için en uygun kelimeleri ve istifi buluncaya kadar şiirlerini tamamlanmış saymamıştır.

Yahya Kemal'in şiir dilinin en belirgin yönlerinden biri "sentezciliği"dir. Paris'te kaldığı dokuz yıl boyunca okuduğu şairlerin (Mallarmé, Paul Verlaine, Paul Valery, Charles Baudelaire, Gerard de Nerval, Victor Hugo, Malherbe, Leconte de Lisle, Rimbaud, Jose Maria de Heredia, Jean Moreas, Theophile Gautier, De Banville, Lamartine, Henry de Regnier, Edgar Poe, Maeterlinck, Verhaeren) etkilerini özgün bir sentez yaparak yeni bir şiir yapısı kurmuştur. Kimi şiirleri klasik, kimileri romantik, bazısı sembolist, pek çoğu parnasyen olarak kabul edilir. Fransız şiirini taklit etmemiş, oradan öğrendiklerini kendi şiir anlayışı ile yoğurarak yeni yorumlara ulaşmıştır. Bu sentezciliği sonucu yorumlardan birisi de yapmacıksız olmasına özen gösterilmiş, doğal ve samimi anlamlar içeren kelimelerle şiir yazılması görüşü olan "Beyaz Lisan" anlayışıdır.

Yahya Kemal'in şiirinde geniş bir Osmanlı coğrafyası yer bulmuştur. Onun şiirlerinde hatırlanan mekanlar, Çaldıran, Mohaç, Kosova, Niğbolu, Varna, Belgrad gibi yeni Türk devletinin sınırları dışında kalmış, bir zamanlar Osmanlı mülkü olan ya da Osmanlının temas ettiği topraklardır. Türk tarihiyle ilgili olmamakla beraber Yahya Kemal'in görüp yaşadığı Endülüs, Madrid, Altor, Paris ve Nis de şiirlerinde yer almıştır. Türkiye sınırları içinde Bursa, Konya, İzmir, Van, Çanakkale, Maraş, Kayseri, Malazgirt, Amid (Diyarbakır), Tekirdağ adı şiirlerinde geçer ama diğer şehirler üzerinde değil, onların da temsilcisi olan İstanbul üzerinde yoğunlukla durulmuştur. Üsküdar gibi, Atik Valide gibi, Kocamustafapaşa gibi eski İstanbul'un semtlerini şiirleştirmiştir. İstanbul algısının merkezindeki mekan ise Süleymaniye Camisi olmuştur.

Sonuç
Her zaman şiiri bir müzik edasıyla işlemiştir. Serbest ölçüyü şiir kabul etmemiş ve serbest ölçüyle yazmamıştır. Kıtalarda bir ritim hayatında ayrıntılar vardır. Genellikle çevre ve doğayla ilgili şiirler yazmıştır. Şiirleri ve kitapları öldükten sonra yayınlanmıştır.

Not : Farklı sitelerden düzenlenmiştir. Alıntı metinler içerir.
www.antoloji.com
www.türkedebiyati.org
www.wikipedia.org

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arkadan Konuşanlara Sözler

Sayfa Açıklaması: Arkadan Konuşanlara Sözler, Arkadan Konuşanlara Sözler 2017, En Güzel Arkadan Konuşanlara Sözler, Arkadan Konuşanlara Sözler Kısa, Arkadan Konuşanlara Sözler Facebook, Yüzüne Gülüp Arkadan Konuşanlara Sözler, Arkadan Konuşanlara Kapak Sözler, Arkadan Konuşanlara Küfürlü Sözler, Arkadan Konuşanlara Sert Sözler. Günümüzde arkadan konuşmak normal bir şey miş gibi bir hal aldı.Oysaki birisinin arkasından konuşmak dinimizce de büyük günahlardan birisidir.Arkadaşının yada herhangi birisinin arkasından konuşup o kişinin hakkında yalan yanlış veya doğru olsa dahi arkadan konuşulması gıybet etmektedir.Dinimizin emrettiği ise ayıpları örtün örtün ki bizde sizin ayıplarınızı ahirette örtelim. diyor. Öyle karaktersiz insanlar var ki dedikodu da master yapmış ağzı durmadan koca gün göbeğini kaşıyıp onu bunu çekiştirir.İşte bu gibi insanlara bir çift söz yeterli olacaktır.Sizler için derin bir araştırma yaparak en anlamlı kapak arkadan konuşanlara sözleri bir araya getirdik. EN GÜZ

Ablaya Güzel Sözler

Sayfa Açıklaması:  Ablaya Güzel Sözler, Ablaya Güzel Sözler 2017, En Güzel Abla Sözleri, Ablaya Güzel Sözler Yeni, Ablalarımız İçin Güzel Sözler, Ablaya Güzel Anlamlı Sözler, Ablaya Komik Sözler, Ablaya Güzel Sözler Facebook. Hiç bir çıkar olmadan her daim size arka çıkacak düştüğünüzde yanınızda olup kötü gününüzde sizi yalnız bırakmıyor ise işte o kardeştir.Aynı ekmeyi bölüp yemiş, aynı suyu içmiş, birlikte aç kalmış, birlikte gülüp birlikte acıyı tatlıyı yaşamışızdır.Kardeş den başka ötesi var mı anne ve babamız hayattan göçüp gittiğinde birbirimize destek olabileceğimiz tek kişi kardeşlerimizdir, ablamızdır, abimizdir.Başımıza bir iş geldiğinde arayıpta yardım isteyebileceğimiz tek kişi kardeşimizdir.İşte kardeş bu kadar önemlidir.Her daim gerektiğinde arayıpta konuşabileceğimiz derdimizi anlatacağımız, en iyi dostumuzdur. Değerli okurlarımız için bu yazımızda Ablaya Güzel Sözler hazırladık.Eğer ablanıza güzel sözler söylemek isterseniz sizler için en güzel sözleri bir araya getird

Şems-i Tebrizi Sözleri

                 Şems-i Tebrizi Sözleri  Güzel bir gülü güzel bir geceyi güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle geceyi gizemiyle dostu tüm derdiyle sevebilmektir. Önce sevgiyi anlayalım. Gençliğimde aradığımı yaşlılığımda buldum neylersin. Ya ben erken geldim ya sen geç kaldın vuslata neylersin. Kader! Sevmek bu kadar güzelse kim bilir sevmeyi yaratan ne kadar güzeldir. - Şems-i Tebrizi Yalnız kalırsan, yalnız olmadığını bil! Dertli isen, dermanın olduğunu bil! Hiçbir şeyin sahibiyim deme, emanetçi olduğunu bil!... Şems-i Tebrizi Berrak bir gönülden Kirli su akmaz Güzel bir ruhtan Kötü söz çıkmaz... Şems -i Tebrizi  Dostluk gül olmaktır; Yaprağı ile de, dikeni ile de...Şems-i Tebrizi Ey İnsan... Kafdağı kadar yüksekte olsan da kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma her şeyin bir hesabı var: Üzdüğün kadar üzülürsün. Bir saat düşünceye dalmak altmış yıl ibadetten hayırlıdır. - Şems -i Tebrizi  Ya tam açacaksın yüreğini, ya da hiç yeltenmeyeceksin! Grisi yoktur aşkın, ya